Televizyon kanallarının gündüz kuşaklarında yer alan programlar ya da gerçek hayattan esinlenilerek senaryolaştırılan diziler ilgiyle izleniyor. Bunun başlıca nedeninin izleyicilerin, kendi hayatlarından da kesitleri zaman zaman görebilmesi olduğunu belirten uzmanlar, bu programlarla ya da dizilerle kişide özdeşim kurma ve empati özelliğinin açığa çıktığına dikkat çekti. Bu tip program ve dizilerin çocuk ve ergenlerin gelişiminde olumsuz etkiler oluşturabileceğini belirten uzmanlar, kumanda hijyeni çağrısında bulundu.
Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, televiyon kanallarında gerçek hayattan alıntılara yer verilerek hazırlanan programlar ve bu programlara gösterilen ilginin nedenlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Kendi hayatlarından kesitleri görebiliyorlar
Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, eleştirilere rağmen bu programların ya da gerçek hayattan esinlenilerek senaryolaştırılan dizilerin dünyanın her yerinde olduğu gibi, ülkemizde de rağbet gördüğünü söyledi. Serkan Elçi, “Bunun başlıca nedeni, kurgu olmamasıyla beraber; kendi hayatlarından da kesitleri zaman zaman görebilmeleridir. Programlarda gördükleri haksızlığa uğrayanın yanında olma güdüsüyle hareket edilmektedir.” dedi.
Saldırganlık dürtüsünü bastırıyor
İzleyicilerde zaman zaman rahatsızlık da oluşturan bu program ya da dizilere insanların ilgi göstermesinin nedenlerine de değinen Serkan Elçi, “İlkel insanlardan bu yana temel dürtülerimizden olan saldırganlık dürtüsü harekete geçmekte, eyleme dökülmeyen, pasif saldırganlık türüyle bir nevi bu güdümüz bastırılmaktadır. Bu dürtü bastırılamadığı takdirde saldırganlık açığa çıkmakta ve çevreye karşı daha tehlikeli bir hale dönüşmektedir. Elbette bu dürtüyü bastırmanın tek yolu bu tür programları izlemek değil, daha hareketli bir yaşama sahip olmak, düzenli egzersizde bulunmak, dans etmek, bir enstrümana yönelmek de sağlıklı bastırılmanın gerçekleşmesine yardımcı olacaktır.” tavsiyesinde bulundu.
Özdeşim kurma ve empati özelliğimiz açığa çıkıyor
Toplumumuzu Batı kültüründen ayıran en temel özelliğin, bireyselden çok toplumsal yaşama dayalı bir kültür olması olduğunu kaydeden Serkan Elçi, “Son günlerde şehirlerin büyümesi, binaların dikine uzanması, küçük esnaftan çok zincir marketlerin yer alması, toplumumuzun da bireysel bir kültüre doğru evrimleşmesine neden olmaktadır. Daha önce yan komşumuz veya manavın yaşamış olduğu sorunlara seyirci olurken; şimdi fiziken tanımadığımız insanların hayatlarına seyirci olmaya başladık. Bu da kodlarımızda bulunan ‘özdeşim kurma ve empati’ özelliğimiz açığa çıkarmakta, belki de ‘beterin beteri var’ algısını oluşturmakta, kısa vadede yaşamış olduğu hayata bakışını olumlu yönde değiştirmektedir.” diye konuştu.
Sorunların çözülmesi umuduyla izleniyor
Bu programların ya da dizilerin gündem ve konusunun aileyle ilgili olduğunu ifade eden Serkan Elçi, izleyicilerin bu sorunların çözümlenmesi umuduyla izlemeyi sürdürdüğünü belirterek “Daha önce gündüz kuşağında evlilik programları varken, şimdilerde gerçek yaşamdan kesitli programları görüyoruz. Daha çok eğlence içeriği olarak görülen fakat aile yapısını sarstığı düşüncesiyle kaldırılan evlilik programlarının izlenmesi de yadsınamayacak derecede fazlaydı. Şimdiki gündüz kuşağı program ve diziler de verdiği içerik farklı olsa da temel düzeyde yine aile içini ele almaktadır. Çarpık ilişkiler, iletişimsizlik, bol ihanet, mutsuz hayat örnekleri de bazı ailelerde görülen fakat çözümlenemeyen sorunlardır. İzleyiciler de bu sorunların çözümlenmesi umuduyla izlemeyi sürdürmekte, aynı değişimin kendi hayatlarında olmasını da temenni etmektedir. Bu değişimin nasıl gerçekleşeceği merak uyandırmakta ve izlenmenin sürekliliği sağlanmaktadır.” şeklinde konuştu.
Çocuklar olumsuz örnekleri içselleştirebilir
Bu program ve dizilerin çocuk ve ergenlerin gelişimine olumsuz etkileri olabileceğini kaydeden Serkan Elçi, şunları söyledi:
“Çocuklar nasıl ten rengi, göz rengi, vücut yapısı gibi genetik özelliklerle dünyaya geliyorsa, karakterin gelişimi de aile üyelerinin yapılarından meydana gelmektedir. Mizaç ve karakter birleşip, kişiliği ortaya çıkarmaktadır. Mizacın değişilmez olduğunu kabul edersek, karakter üzerinde yapılabilecek değişimler, otomatik olarak kişiliğin olumlu yönde değişmesine yardımcı olacaktır. Öğrenme ve gözlemle çocukların karakterinin oluştuğu biliniyorsa; bu programlarda gördüğü, duyduğu yorumları ve hayatları da içselleştirecektir. Örneğin annesinin terk ettiği bir kişinin hayatını izliyor olmak ‘anneler de terk edebilir’ algısını oluşturabilir ve ‘adil dünya inancı’ dediğimiz inanç sistemini de sarsabilir.”
Kumanda hijyeni sağlamak için bu önerilere dikkat!
Çocuk ve gençlerin olumsuz etkilenmemesi için kumanda hijyeni uygulanmasını tavsiye eden Serkan Elçi, tavsiyelerini şöyle sıraladı:
“Bu saat aralığında evde olan 0-6 yaş çocuklarının en büyük beslenmesi ve işi oyun oynamaktır. Aileler de çocukların bu işine saygı göstermeli, gereken aralıklar bu oyun işine ortak olup eğlencelerini katlamalıdırlar.”
Aileler de televizyon kullanımını sınırlamalı
Nasıl ki çocukların çizgi film izleme zamanına sınır koyulması gerektiğini söylüyorsak, ailelerin de tv kullanımlarını sınırlıyor olması gerekir. Ebeveynlerin televizyon seyredip, cep telefonlarıyla uğraştığını gören bir çocuktan ders çalışmasını veya anlık sorumluluklarını yerine getirmesini bekleyemeyiz.
0-6 yaş çocuklar somut düşünür ve ‘Tüm gün babam, annem çalıştı şimdi dinlenme zamanları’ şeklinde bakmaz, gördüğü gerçeği içselleştirerek yaşamını da bu yanlış algıyla sürdürmeye yönelir.”