Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un bilinmeyen yönleri anlatıldı
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih bölümü tarafından İstiklal Marşı’nın kabulünün 100’üncü yıldönümünde düzenlenen panelde milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy anıldı. Mehmet Akif Ersoy’un hayatında bilinmeyen yönlerinin ele alındığı “Akif” belgesinin senaristi araştırmacı gazeteci Ömer Erbil, milli şairin hayatının çok bilinmeyen kesitlerinden ve istiklal mücadelesindeki rolünden bahsetti. İstanbul Fatih doğumlu olarak bilinen Mehmet Akif Ersoy’un aslında Çanakkale Bayramiç doğumlu olduğunu belirten Ömer Erbil, “Akif’in küçüklük döneminde babası nüfus kaydını Biga sancağı Bayramiç ilçesine aldırmış. İstanbul’da doğmuş ama nüfusa girdiği kayıt Bayramiç olarak geçmiş” dedi. Ömer Erbil, oğlunun İstanbul’da yatılı okulda eğitim görmesini isteyen babası İpekli Tahir Efendi’nin nüfus kaydını Bayramiç’e aldırdığını söyledi. Ömer Erbil, “Akif’ belgeselinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da milli şairin “Resmim İçin” şiirini okuduğunu kaydetti.
Pandemi nedeniyle çevrimiçi düzenlenen “100. Yılında İstiklal Marşımız ve Mehmet Akif Ersoy” başlıklı panelde araştırmacı gazeteci Ömer Erbil ve Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hadiye Yılmaz Odabaşı, milli şair Mehmet Akif Ersoy’un bilinmeyen yönleri ve İstiklal Marşı’nın yazıldığı tarihsel dönemi ele aldı. Panelin moderatörlüğünü Tarih Bölümü Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Uygar Aydemir gerçekleştirdi.
Araştırmacı gazeteci Ömer Erbil, senaryosunu yazdığı ve Mehmet Akif Ersoy’un hayatında çok bilinmeyen detayların anlatıldığı “Akif” belgeselinden bahsettiği konuşmasında milli şairin hayatındaki ilginç detaylardan bahsetti.
Ömer Erbil: “Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nı milletine hediye etti”
2021 yılının İstiklal Marşı kabulünün yüzüncü yılı olduğunu hatırlatan Ömer Erbil, “Milli Şair Mehmet Akif Ersoy’un ‘Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın’ dediği o hepimizi gururlandıran, tüylerimizi diken diken eden, kelimeleri bir top mermisi kadar ağır ve güçlü o şiiri milletine hediye etti. Bu şiiri Safahat’ına kendi kitabının içerisine de almadı. Millete İstiklal Marşı’nı hediye ederken o içinde bulunduğumuz dönemi hatırlayacak olursak, kendisinin Çanakkale destanında dediği gibi yedi düvelin coğrafyamıza, istiklalimize ve özgürlüğümüze saldırdığı bir dönemdi. Tek vücut olmuş Ankara’da bir avuç inanmış insanın bu ülkenin bağımsızlığı ve özgürlüğü için bir araya gelip mücadele ettiği yıllarda o istiklal marşını, o güzel kelimeleri, milletin ve cephedeki askerin ruhunu okşayan, ona cesaret veren, bu milletin vatanına ve toprağına sahip çıkmasını sağlayan dizeleri kaleme geçirdi. Akabinde mecliste en başta tabi Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün alkışlarıyla karşılanan, okunduğunda herkesin ayağa kalktığı İstiklal Marşı millete hediye edildi” diye konuştu.
Ömer Erbil: “Gençlerimiz o dönemlerin kıymetini bilmiyor”
“Çok zor günlerden ve dönemlerden geçtik. Maalesef tarih okuyuculuğumuzu da çok farklı yapıyoruz” diyen Erbil, “Bugünden geçmişi ve tarihi okumaya çalışarak eleştiri yapıyoruz, o yüzden de gençlerimiz o dönemlerin kıymetini bilmiyor. Çok kolay eleştiriyorlar geçmişin tarihini. Şöyle olsaydı, böyle olsaydı diye konuşuyorlar ama o günkü durumlarda ve şartları düşündüğümüzde çok da kolay olmadığını görüyoruz” dedi.
Ömer Erbil: “Akif’i çok az biliyoruz”
“Akif belgeselini yaparken onun bilmediğimiz, farklı bir yönünü işlemeye çalıştık” diyen Ömer Erbil, belgeselin çıkış öyküsünü şöyle anlattı: “Hepimizin bildiği üzere Mehmet Akif Ersoy, İstanbul Fatih ilçesinin Sarıgüzel Mahallesi’nde dünyaya gelmiş. Bunu kendisi ölmeden son birkaç ay önce gazetelere verdiği röportajlarda da görüyoruz. Fakat AK Parti Grup Başkan Vekili ve Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, yaklaşık iki yıl kadar önce ‘Akif Çanakkale Bayramiç doğumlu’ dedi. Akif’i az çok biliyoruz, bütün kaynaklar İstanbul Fatih’te doğduğunu gösteriyor. Turan Bey çıkarıp nüfus kâğıdını gösterdi. Gerçekten de doğum yeri Çanakkale Bayramiç ilçesi olarak yazıyordu. Çok büyük bir şaşkınlık yaşadım. Akabinde belgesel çıkabilir mi diye araştırmamı rica etti. Belgeselin hikâyesi aslında böyle başladı. Nüfus kayıtlarına baktık, gerçekten de doğum yeri Bayramiç yazıyor. Fakat Safahat da dâhil tüm kaynaklarda doğum yerini İstanbul olarak göstermiş. Osmanlı kayıtlarına da bakıldı. Osmanlı Devleti bildiğiniz üzere çok iyi arşivci bir devlettir, her şeyi kayıt altına alır. Osmanlı memurları için hazırladıkları Sicil – i Umumiye’ye baktık. O kayıtlarda da Bayramiç olarak yazıyor. Bizi hayrette bırakan ve ezber bozan bu bilgiyi araştırmaya başladık.”
Aslında bu bilginin Prof. Dr. Kaya Bilgegil tarafından 1960’lı yıllarda ilk defa ortaya atıldığını fakat daha sonra çok fazla üzerine gidilmediğini kaydeden Ömer Erbil, Prof. Dr. Uğur Derman’ın daha önce birkaç makalede bu konuya değindiğini gördüğünü söyledi.
Ömer Erbil: “İstanbul’da doğmuş ama nüfusa girdiği kayıt Bayramiç olarak geçmiş”
Araştırmaya başladıklarında Mehmet Akif Ersoy’la ilgili ilginç bilgilere ulaştıklarını belirten Ömer Erbil, “Arnavutluk’un İpek kazasından göç eden ve İpekli Tahir Efendi olarak bilinen babası, İstanbul’da medresede yatılı olarak okumuş. İmamlık yapıyor, vaazlar veriyormuş. Tam Mehmet Akif’in dünyaya geldiği 3-4 aylık süre içerisinde Bayramiç’e tayini çıkmış. Tahir Efendi’nin Bayramiç’e gönderilmesinin temel sebeplerinden biri de kendisinin Arnavutça biliyor olması, Bayramiç’te çok sayıda Boşnak ve Arnavut’un göçmen olarak yerleştirilmiş olması” ydı. Oradaki insanlara daha rahat ulaşılabileceği düşüncesi ile Tahir Efendi Bayramiç’e imam tayin edilmiş. O zamanlarda Çanakkale kaza, Biga ise sancaktı. Akif’in küçüklük döneminde babası nüfus kaydını Biga sancağı Bayramiç ilçesine aldırmış. İstanbul’da doğmuş ama nüfusa girdiği kayıt Bayramiç olarak geçmiş” dedi.
İpekli Tahir Efendi’nin bunu neden yaptığını anlamak üzere o tarafa yöneldiklerini kaydeden Ömer Erbil,
“Hem Mithat Cemal’in hem Eşref Edip Fergan’ın Akif’in Bayramiç meselesi ile ilgili yazdığı metinlere ulaştık. Eşref Edip bu konuyla ilgili ‘El Ensar’da bir çocuk vardı, Bayramiçli’ydi’ derdi. Ona hemşerim diyordu. Biz onun çocukluğunun Bayramiç’te geçtiğini, ilk yüzmeyi ve tahin helvasını Bayramiç’te öğrendiğini, aşırı derecede çok sevdiğini öğrendik. Bayramiç 17’nci yüzyıldan beri tahin helvası yapılan bir yer ve aslında Türkiye’nin tahin helvasını Bayramiç’ten öğrendiği gerçeğiyle karşılaştık. Hala bu geleneği devam ediyor. Akif, helvayı orada öğrenmiş, orada tatmış” dedi.
Ömer Erbil: “Babası, Mehmet Akif’in iyi bir eğitim almasını istemiş”
Kıbrıs Üniversitesi’nden Doç. Dr. Hayrettin Parlakyıldız da bu konuyla ilgili son dönemde bir araştırma yaptığını belirten Ömer Erbil, “Kendisine ulaştık. Akif’in Mısır’da hemşerim dediği Eşref Bey’in eşine ulaşmış. Biz Firdevs Hanım’a ulaşamadık çünkü araştırmaya başlamamızdan 1 yıl önce vefat etmiş. Hayrettin Hocamız Firdevs Hanım ile konuşarak birebir dinlemiş. Firdevs Hanım, ‘Eşref Bey akşam eve geldi. Biliyor musun hocamız Mehmet Akif Bayramiçli’ymiş. Bana hemşerim dedi, onur duydum’ dedi. Burada karşımıza bir soru çıktı. Neden İpekli Tahir Efendi, Akif’i İstanbul’da doğmuş olmasına rağmen Bayramiç’e kaydetti? Bu sorunun cevabı hakkında hocalarımızın ve konunun uzmanları tarihçilerimizin söyledikleri ile bizim yaptığımız değerlendirme aynı noktaya çıktı. O dönemde İstanbul’da yatılı okulda okuyabilmenin şartı, İstanbul dışında doğumlu olmakmış. Böyle bir durum var ve İstanbul dışında doğumlu olanlar İstanbul’daki yatılı okullara çok rahatlıkla kayıt yaptırabiliyormuş. İpekli Tahir Efendi’nin Akif’i Çanakkale Bayramiç’e kaydettirmesinin nedeninin bu olduğunu düşünüyoruz. Tahir Efendi çok değerli bir bilim insanı. Kendisi daha sonra İstanbul’da Fatih’in kürsüsüne çıkacak kadar bilgiye sahip bir vaiz. Mehmet Akif Ersoy’u babası yatılı mektebe gönderiyor. Daha sonra oradan baytar mektebine gidişi babası vefat ettikten sonra gerçekleşiyor. Babası yatılı okul ve okumanın kıymetini bilen bir evlat yetiştirmeye çalışmış” diye konuştu.
Ömer Erbil: “İstanbul vefasını gösteremedi”
Mehmet Akif Ersoy’un, yaklaşık 4-5 yaşlarına kadar Bayramiç’te bir çocukluk geçirdiğini kaydeden Ömer Erbil, “Daha sonrasında da Ramazan aylarında İstanbul’da okullar ve medreseler tatil olduğu için Tahir Efendi’nin her tatil döneminde Bayramiç’e vaaz etmeye, oradaki halkı bilgilendirmeye gittiğini söyleyebiliriz. Mehmet Akif Ersoy’un 9-10 yaşlarına kadar Bayramiç geçmişi olduğu gerçeği ile karşılaştık. Bayramiç’te Akif’in kaldığı ev bulundu. Bu ev maalesef 1996 yılında Koruma Kurulu’nun kararı ile tehlike arz ettiği gerekçesi ile yıkılmış. Eski fotoğrafları bulundu. Arsa olduğu gibi duruyordu. Çanakkale Milletvekili Bülent Turan Bey, sahip çıkmış, sponsor bulmuş. Devlete de bu konuda bir yük bindirmeden, Bayramiç Belediyesi’nin de desteği ile orjinaline yakın bir şekilde restore edip ayağa kaldırmış. Orada bir Mehmet Akif Ersoy müzesi oldu. Mısır Apartmanının müze olarak açılışı bugün yapıldı, orada geçirdiği son yılları galeri olarak görülebiliyor. Bu gurur verici çünkü İstanbul maalesef bu vefayı gösterememiş. Fatih’te doğduğunu bildiğimiz ev artık yok, onun yerine kocaman bir apartman dairesi dikilmiş. Kapısında da ‘Mehmet Akif Ersoy daha önce buradaki bir evde dünyaya gelmiştir’ yazan hiç Mehmet Akif Ersoy’a yakışmayan bir tabela asılmış. Burdur ve Kastamonu da aslında Mehmet Akif Ersoy’a sahip çıkmamış. Aslında buralarda da Çanakkale Bayramiç’teki gibi Akif’e saygı ve o büyük insanın onuruna yakışır bir sahiplenme olmalı” dedi.
Mehmet Akif Bey’in ünü, şanı ve şöhretinin Anadolu topraklarının çok dışına çıktığını belirten Ömer Erbil, “Uzakdoğu’da, Afrika’da ve Arabistan’daki insanlar ve Türk dünyasındaki insanlar da Akif’i çok iyi biliyor, yazdıklarını takip ediyorlarmış. Zaten İslam Şairi sıfatı da buradan geliyor” dedi.
Ömer Erbil: “Çanakkale Destanını anlattığı dizeleri işlememek olmazdı”
Belgeselde Mehmet Akif’in Çanakkale Destanını anlattığı dizelerine de belgeselde yer verdiğini belirten Ömer Erbil, “O güzel dizeleri de işlememek olmazdı. Mehmet Akif, Çanakkale Savaşı’nı hiç görmedi. Birçok edebiyatçı hat mecmuasının önderliğinde ve Enver Paşa’nın isteğiyle Çanakkale’ye götürülmüş kahramanlık şiirleri yazdırılmıştır ama Mehmet Akif Bey gitmemiştir. Çünkü Mehmet Akif Bey’in teşkilatçı kimliği ve çok iyi hatip olmasından kaynaklı onun başka bir görevi vardı o yıllarda. Bir Berlin seyahati vardır. Berlin’e gidiş sebebi de oradaki Müslüman Almanların İngiliz ve Fransız cephelerinde bize karşı Almanlara karşı savaştığı, oradan elde edilen esirlerin ikna edilmesi için Mehmet Akif Bey Berlin’e götürülmüştür. Çünkü İngiliz ve Fransızlar, sömürgesindeki Müslümanları ‘Halife Almanlar tarafından esir alındı biz halifeyi kurtarmak için savaşıyoruz’ diyerek Müslümanları cepheye taşımışlardır. Almanlar bu cephelerde çok büyük yenilgiler alınca ele geçen esirlere bunun böyle olmadığını anlatmak ve bunları anlatıp onları kendi ülkelerine gönderip gerçeği anlatmaları düşüncesiyle Mehmet Akif Bey’i davet etmişlerdir. Mehmet Akif Bey seve seve Berlin’e gitmiştir” dedi.
Mehmet Akif Ersoy’un Berlin görevinden sonra Osmanlı’ya karşı ayaklanan kabileleri ikna etmek için Arabistan’a gittiğini kaydeden Ömer Erbil, “Arabistan çöllerinde Çanakkale Zaferi’nin kazanıldığının müjdesini orada almıştır. Çanakkale Destanını da Necid çöllerinde yazmaya başlamıştır. Bu gerçeği de belgeselin içinde işledik. Sonunda da Mehmet Akif’in ‘Resmim İçin’ şiirinin finaliyle ve Beyazıt Camiindeki cenaze töreninin kaydıyla bitirdik” dedi.
Ömer Erbil: “Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Resmim İçin’ şiirini okudu”
Belgeselde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da Ersoy’un “Resmim İçin” şiirini okuduğunu belirten Ömer Erbil, “Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan çok güzel şiir okur. Resmim İçin şiirini okuması için kendisinden ricada bulunduk. Filmin hikayesini ve durumu değerlendirdiğinde kabul etti. Bize çok büyük onur verdi. O şiiri bizzat bize okudu ve bu da bir ilk oldu. Sayın Cumhurbaşkanımız ilk defa bir belgesel filminde özel bir şiir okumuş oldu. Vakti kısıtlı olduğu için mecliste belli bir bölümü izleyebildi ve bizden bir kopyasını istedi. Akşam Emine Hanım ile izlediğinde ‘Torunlarıma bırakacağım en güzel miras’ sözünü söylemiş” dedi.
Doç. Dr. Hadiye Yılmaz Odabaşı: “Marşlar biz olmanın sembolü”
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hadiye Yılmaz Odabaşı, marşların sembolik anlamlarından ve oluşturduğu psikolojik etkilerden bahsetti. Milli marş ve sembollerin tarih boyunca topluluklar ve devletler için çok önemli birleştirici bir unsur olduğunu kaydeden Doç. Dr. Hadiye Yılmaz Odabaşı, İstiklal Marşı’nın ülkemizin varlık, birlik ve bağımsızlık sembolü olduğunu söyledi.
Konuşmasında İstiklal Marşı başta olmak üzere bu tür sembollerin arkasında yatan motivasyonlarını ortaya koyan Doç. Dr. Hadiye Yılmaz Odabaşı, “İstiklal Marşı gibi sembollerimiz 19. Yüzyılın esas itibariyle üretimleri, bir anlamda icadı diyebiliriz. İnsan topluluklarının birlik ve beraberliklerinin sembolleri, özellikle de milli marşlar. Birlik ve beraberlik ihtiyacı, biz olmanın sembolü” dedi.
Doç. Dr. Hadiye Yılmaz Odabaşı: “Ait olma duygusuyla benlik saygısı artıyor”
Geçmişten günümüze insan topluluklarının semboller seçmelerinin arkasındaki motivasyona değinen Doç. Dr. Hadiye Yılmaz Odabaşı, şunları söyledi:
“İnsanoğlu en eski zamanlardan günümüze kadar bu psikolojiyi yaşıyor. Kimimiz İstiklal Marşı okunduğunda duygulanıyor, kimimiz ağlıyor, kimimiz titriyoruz. Yani ideolojik siyasi herhang bir sorunu olmayan tüm vatandaşların benzer yaşadığı duygular. İnsan sosyal bir varlık. En başından itibaren birçok sosyal grup içerisindeyiz. Bir de daha geniş gruplarımız var. Etnik grubumuz, dini grubumuz. 19. Yüzyıldan itibaren o grubumuz ulus devleti adını alacak, ulusal grubumuz olacak. Bu gruplar içerisinde o birliğin, beraberliğin bizlik duygusunun sağlanabilmesi açısından bu semboller son derece önemli. Çünkü bu semboller vasıtasıyla bu topluluk duygusu öncelikle belirecek. Grupla o grubu meydana getiren bireyler arasında da bir etkileşim söz konusu. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz o grup ne kadar belirginleşirse o ait olma duygusuyla aslında bireyin de benlik saygısı artıyor. Dolayısıyla mutlu hissediyoruz. Güvende hissediyoruz. Biz bireyler olarak topluluk içerisinde bu duyguları ürettikçe de grubun bütününe de aynı duyguyu kanalize ediyoruz. Grubun varlığı bizde benlik algısını, benlik saygısını yükseltirken her üyenin benlik saygısının yükselmesiyle birlikte kap kimiliğimiz güçleniyor.”